YAZAR: Virginia Boecker
SAYFA SAYISI: 400
TÜR: Fantastik / Roman
ÇEVİRMEN: Onur Özkan
YAYIN EVİ: Yabancı Yayınları
İtiraf ediyorum ki bu kitabın kapağını o kadar çok beğendim o kadar çok beğendim ki acaba içerisinde tatmin edici olmayan bir hikaye var da bunu bu mükemmel kapakla mı kamufule etmeye çalışıyorlar gibi saçma bir fikre bile kapıldım.Şükürler olsun ki haksız çıktım.
Öncelikle biraz kitabın dışından bahsedeyim.Ciltli bir kitap ve siyah cildin üzerine alev turuncusu bir tonda ; bir kare, içinde güneş, karenin etrafında bir üçgen, hepsinin etrafında kendi kuyruğunu yiyen yılan şeklinde bir çember. Her sembolün kendi anlamı var: Güneş; bir var oluşun şafağını, kare; fiziksel dünyayı, üçgen; değişimin katalizörü olan ateşi ve bir ouroboros olarak yılan birliği temsil ediyor. Dış plastik şömizinde ise bir sürü büyü sembolü var. Bir çeşit büyü alfabesi de diyebiliriz.
'En büyük düşmanınız dövüştüğünüz şey değil, korktuğunuz şeydir.' Elizabeth Grey kraliyetin sahip olduğu en iyi cadi avcılarından biriydi; büyüyü yok etmeye ve adaletin uygulayıcısı olmaya kendini adamıştı. Fakat inanılmayacak bir şekilde büyücülükle suçlandığında, sadakatinin hiçbir anlamı kalmamış ve tutuklanarak yakılmasına karar verilmişti.
Sonunun geldiğini düşünen Elizabeth'in kurtuluş umudu hiç beklemediği birisinden gelmişti; Nicholas Perevil, krallıktaki en güçlü ve en tehlikeli büyücü, aynı zamanda onun en büyük düşmanıydı. Nicholas, onu yakılmaktan kurtaracaktı ama tek şartla: Elizabeth, Nicholas'ın üzerindeki ölümcül laneti kaldırmalıydı.
Esas sorun ise ne Nicholas'ın ne de yanındakilerin Elizabeth'in kim olduğunu bilmemeleriydi ve eğer onun bir cadı avcısı olduğunu öğrenirlerse yakılmak Elizabeth'in başına gelebilecek en korkunç şey olmayacaktı. Elizabeth kendini bir anda cadıların, hayaletlerin, korsanların ve fazlasıyla yakışıklı bir şifacının büyülü dünyasında bulmuş ve aslında neyin doğru neyin yanlış, kimin dost kimin düşman olduğunu bilmediğini fark etmeye başlamıştı.
Ben yazarın karakter yaratım tarzını
sevdim.Klişe bir şekilde güçlü hep güçlü yada daha güçlü, zayıf hep ve giderek daha zayıf handikapına girmemiş.Her ne kadar büyülü bir dünyanın içinde olsa da tüm karakterler duygusal iniş çıkışları olan, bazen zayıf, bazen güçlü, bazen cesur, bazen korkak, bazen kahraman,bazen de tam bir pisliğe dönüşebiliyor. Bu da kahramanların doğan olmasını sağlıyor ve okuru kitaba daha çok bağlıyor.
Kitabın sevdiğim bir diğer özelliği de tahmin edilemez oluşu. O kadar sürükleyici bir şekilde ve meraktan çıldırtan bir dille yazılmış ki bazen bir kaç paragraf atlayarak spolier almaya çalıştım.:) Böyle söyleyince kulağa saçma geliyor belki ama kitabı okumaya başladığınızda bana hak vereceksiniz.
Öte yandan benim en sevdiğim karakterler esas kız ya da esas oğlan olmadı. Yan karakter olan müthiş büyücü Nicholas ve hortlak Schuyler oldu. Aslında bu iki karakter birbirine zıt. Biri bilge, yaşlı bir büyücü diğeri ise uçuk kaçık ama son derece çekici bir hortlak. Ama benim burada asıl söylemek istediğim şey yazarın yarattığı bütün karakterle özen göstermesi. Bir iki sağlam karakter ve yanındakiler yapmak yerine ayrı ayrı derinliği olan ve hikayelerini öğrenebildiğimiz birçok sağlam karakter yaratmayı tercih etmesi.
Ben Virgina Boecker'ın yarattığı bu fantastik dünyayı çok sevdim. İkinci kitabı okumak için sabırsızlanıyorum.
HERKESE İYİ OKUMALAR:)